Takdir Komisyonu Kararına İstinaden Tarh Edilen Vergiye İlişkin Örnek Dava Dilekçesi Analizi
Takdir komisyonu kararına istinaden tarh edilen vergi ve kesilen cezaya yönelik açılan bir davanın dilekçesine aşağıda yer verilmiştir.
A – Defter ve Belgeler Mükelleften İstenmeden Re’sen Tarhiyat Yapılması Vergi Usul Hukuku’na Aykırıdır.
Takdir komisyonlarının görev ve yetkileri ile ilgili düzenlemeler, 213 sayılı Kanun’un 74 ve 75. Maddelerinde bağlanmıştır. Mezkur yasasının 75. Maddesinin birinci fıkrası ile matrah takdiri yapmakla görevli ve Kanunun 72. Maddesinin birinci fıkrasına göre kurulmuş takdir komisyonlarının bu görevleri dolayısıyla Kanunda yazılı vergi inceleme yetkisini haiz oldukları kabul edilmiştir.
Yasadaki bu düzenlemeler matrahın defter ve belgeler, ya da yasal ölçülere göre saptanmasına olanak bulunmaması nedeniyle re’sen tarh yoluna başvurulduğunda ve vergi incelemesi yapmaya yetkililerce düzenlenmiş bir inceleme raporu bulunmadığı takdirde matrah tespiti ile ilgili her türlü incelemenin vergi dairesine ve takdir komisyonlarına ait görevler arasında bulunduğunu göstermektedir.
Öte yandan Vergi Usul Kanunu’nun 134. Maddesinde, vergi incelemesinden maksadın ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu, 141. Maddesinde ise inceleme esnasında lüzum görülen hallerde vergilendirme ile ilgili olaylar ve hesap durumlarının ayrıca tutanak ile tespit edileceği, ilgililerin itiraz ve mülahazaları varsa bunların da tutanağa geçirileceği, bu suretle düzenlenen tutanakların birer suretinin yükümlüye verileceği hükme bağlanmıştır.
Ayrıca VUK’un 3. Maddesinin ispat başlıklı fıkrasında “Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu,
Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği,
Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı,
İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükme bağlanmıştır.
Dava konusu olayda ise takdir ve tarhiyata konu olan hususla ilgili olarak mükelleften herhangi bir bilgi istenmediği gibi, defter ve belgeler de kendisinden istenmemiştir.
Türk vergi sisteminde aksine hüküm olmadıkça mükellefin beyanının esas alınması gerekir. Beyanın kaynağı ise defter ve belgelerdir. Yetkili makamlarca kanunların yüklediği sorumluluklar yerine getirilmeden ve bu anlamda defter ve belgeler üzerinden herhangi bir tespit yapılmadan matrah takdirine ve tarhiyata gidilmesi usul bakımından yapılan tarhiyatın ve matrah takdirinin yok hükmünde sayılmasını gerektirmektedir.
B-Takdir Komisyonu Kararında Matrah Takdiri ve Tarhiyatının Dayanağına Yer Verilmeden İşlem Yapılmıştır.
Mükelleften defter ve belgeler istenmediği gibi tarhiyata dayanak oluşturan takdir komisyonunun “Takdirin Müstenidatı ve İzahı” kısmında sadece “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30/06. Maddesi “ yer almaktadır. Bahse konu kanun maddesinde re’sen takdir nedenleri sayılmış olup, 6. Bentte de “Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin yansıtmadığına dair delil bulunursa” mükellefin matrahının re’sen takdir olunacağı hükme bağlanmıştır.
Ayrıca 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 31 nci maddesinde takdir komisyonu kararlarında bulunması gereken hususlara yer verilmiş olup, 8.nci bent, takdir kararlarında “Takdirin müstenidatına ve takdir hakkında izaha” yer verileceğine amirdir.
Defter ve belgeler mükelleften istenmediğine göre beyannamenin hangi nedenle gerçek durumu yansıtmadığının en azından ana hatlarıyla ifade edilmesi gerekirdi.
Zira Takdir Komisyonları mükelleflerin vergi matrahlarını takdir ederken takdire sevk gerekçesine göre işlem ve araştırma/inceleme yapmakla yükümlüdür. Takdire sevkin gerekçesi dışında matrah takdirine gidemez. Ayrıca vergi daireleri mükellefleri vergi matrahlarının takdiri için takdir komisyonuna sevk ederken her türlü doneyi komisyona vermekle yükümlüdür.
Tüm bu hükümler, vergi dairesi müdürlükleri ve takdiri yapacak komisyonlarca, tarhı gereken vergiye ait matrahın gerçeğe en yakın miktarının saptanması için gerekli araştırmaların yapılmasını zorunlu kılmaktır. Ancak vergi dairesince tarafımıza tebliğ edilen ve dava konusunu oluşturan vergi ve ceza ihbarnameleri ekinde yer alan takdir komisyonu kararlarında takdire sevkin gerekçesini oluşturan hususlar ile varsa bunlara ilişkin donelerin neler olduğu belirtilmemiştir. Dolayısıyla vergi dairesince yapılan tarhiyatın hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
Danıştay 4. D. 29.02.1996 Tarih, Esas No: 1995/4870 Karar No: 1996/666; “ takdir komisyonu kararında kararın mustenidatı ve takdir hakkında bilgi bulunması gerekir”
C-Ödenmesi Gereken Verginin Tespitinde Takdir Komisyonunca Gerekli İnceleme Yapılmadan ve Kanaate Dayalı, Soyut İfadelerle Matrah Takdiri/Tarhiyat Yapılmış ve Ceza Kesilmiştir:
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. Maddesinde re’sen vergi tarhı hükümlerine yer verilmiş olup, “Re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili onlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır.” Şeklinde tanımlanmıştır.
Re’sen vergi tarhı ile ulaşılmak istenen şeyin vergi dairelerinin bilgisi dışında bırakılan kazancın/matrahın gerçeğe en yakın miktarının saptanması olduğu, VUK.’un 30.Maddesi hükmünden anlaşılmaktadır.
Bir olayda sadece re’sen takdir yoluna başvurulması için gerekli koşulların gerçekleşmiş olması , takdir olunan matrahın hukuka uygunluğunu kabule yeterli olamayıp gerekli ve yeterli inceleme ve araştırmaların yapılması gerekmektedir.
Yeterli bir vergi incelemesinin yapılmış olduğundan söz edebilmek için, vergileme ile ilgili olaylar ve hesap durumlarının inandırıcı biçimde araştırılması, eleştirilecek hususlarla ilgili tespitlerin sağlıklı yapılması ve saptanan hususların doğru bir biçimde değerlendirilmesi gerektiği sonuca ulaşılmaktadır. Bununla birlikte takdir komisyonunca veya inceleme elemanınca belirlenen matrah veya matrah farkı ile ilgili tespitler takdir komisyonu kararlarında veya inceleme raporlarında açıkça belirtilmesiyle, vergi yükümlüsünün hangi nedenle re’sen tarh ile muhatap tutulduğunu bilmesine ve anlamasına olanak sağlanmış olacaktır. Ayrıca bu hükümlerle, mükellefiyetle ilgili maddi olayların, kayıtların ve konuların, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun araştırılarak tespiti sağlanmak istenmiştir.
Davaya konu olayda; komisyon kararında şöyle denmektedir. “ Mükellefin sevk fişine ekli olarak gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden ilgili dönem beyannamesini verdiği, bu dönemlerle ilgili olarak vergiye tabi durumunu beyan ettiği, ancak gerçek durumu yansıtmadığı görülmüştür.
………………………kayıtlarına intikal ettirdiği yanıltıcı belge tutarı 2023/2 : 45.000, TL’dir ( 2023/3 : 45.000,00, 2013/439.000,00 TL).
Anılan nedenle dönem matrahının mükellefin beyan ettiği miktarda olmak üzere…………….TL olarak takdirine oy birliğe ile karar verildi.”
Yasal hükümler ve tespitler birlikte değerlendirildiğinde; Defterler mükelleften istenmeden ve dolayısıyla defter üzerinden herhangi bir inceleme yapılmadan, dava konusu matrah farkının defter kayıtlarında yer alıp almadığı ve beyannamelerin gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı tespit edilmeksizin varsayıma dayalı olarak tarhiyat yapılmıştır. Bu husus ise kanunlara alenen aykırıdır. Çünkü Takdir Komisyonları da kendilerine intikal eden konularda vergi inceleme yetkisini haiz olup, kararlarında vergi incelemesinden maksadın hasıl olmasını sağlayacak şekilde “ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamakla görevlidir. Kendilerince hiçbir inceleme yapılmadan, bir ölçü ve emsal belirtmeden tamamen kanaate dayalı matrah takdiri yetkisi verilmemiştir. Her ne kadar olayda takdir komisyonu kararının incelenmesinden matrah takdirinde mükellefin işi, iş yerinin bulunduğu yer, satılan emtia veya hizmet türünün muhtemel satış ve hasılat tutarına istinaden karlılık durumu, işe bağlanan sermaye, bu yıldaki ekonomik durum, mal ve hizmet fiyatlarına satış ve hasılata etki edebilecek sair unsurlar , aynı işi yapan emsalleri, diğer karinelerin ölçü olarak alındığı belirtilmekte ise de, bu soyut ve klişeleşmiş ifadelerin inceleme raporu veya tutanak gibi somut belgelere dayandırılmadığı anlaşılmakta olup, aksi sabit oluncaya kadar yükümlü beyanına itibar edilmesi gerekmektedir. Müstekar hale gelen Danıştay kararlarına göre de “Takdir komisyonlarının bir ölçü ve emsal belirtmeksizin, tamamen kanaate dayalı takdir yetkisi yoktur.” ( Danıştay Dördüncü Daire’nin 17.02.1989 tarih, 1986/5703 Esas, 1989/740 Karar sayılı kararı )
Bu nedenle mükellefin ihtilaflı yıldaki faaliyeti ve teslimlerine ilişkin ne idarece ve ne de komisyonca yapılmış bir araştırma ve saptama bulunmaksızın uygulanan tarhiyat hukuki ve kanuni değildir. Zira esas olan ödenmesi gereken verginin doğruluğunun tespit edilmesi iken, kanaat üzerinden vergi tarh edilmiş ve buna bağlı vergi ziyai cezası kesilmiştir. Konuyla ilgili olarak ve Danıştay’ın müstakar hale gelen görüşlerine aşağıda yer verilmiştir.
Danıştay 11.D. 15.01.1996 Tarih, Esas No:1995/5095 Karar No: 1997/216; “ Vergi Usul Kanununun 31/8.maddesinde,takdir komisyonu kararının gerekçeli olması ve takdir komisyonunca yapılacak inceleme ve araştırma ile saptanacak matrahın gerçeğe en yakın biçimde tespiti zorunlu olduğu halde takdir komisyonunca takdir edilen “matrah etraflı bir araştırmaya dayanmadığından bu karara göre yapılan kaçakçılık cezalı katma değer vergisi tarhiyatında yasal isabet yoktur.”
Danıştay 11.D. 07.01.1997 Tarih, Esas No: 1995/4873 Karar No: 1997/43; “ Vergi Dairesi Müdürlüğünce, davacının ihtilaflı dönem defter ve belgeleri incelenmek suretiyle veya yoklama ile takdir komisyonuna, done verilmediği gibi takdir komisyonunca da matrah takdiri yapılırken hiçbir, somut doneden yararlanılmadığı , kaldı ki anılan yasanın 31. Maddesi hükmüne göre takdirin müstenidatı da gösterilmediğinden yapılan cezalı tarhiyatta kanuna uyarlık bulunmamaktadır.”
Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu 19.06.1998 Tarih, Esas No: 1996/363 Karar No:1998/125 ; “Takdir komisyonlarının, Vergi Usul Kanunu’nun 72. Maddesi uyarınca, inceleme yetkisine sahip olduklarından, inceleme raporu düzenlenmeksizin takdire sevk edilen konularda somut verilere dayanarak matrah takdir etmeleri gerekir.”
Danıştay 11. D. 19.03.1998 Tarih, Esas No: 1997/4439 Karar No: 1998/1115 ; “ Vergi incelemesi ve re’sen tarh usullerinde amacın, vergiye konu olabilecek matrahın gerçek veya gerçeğe en yakın tutarının saptanmasını sağlamaktır.”
Danıştay 11. D. 07.12.1999 Esas No: 1998/2647 Karar No: 1999/4697; “Matrah Takdirinin, VUK.’un 31/08. Maddesinde belirtilen ilkelere uygun yapılmadığı, somut bir araştırma ve incelemeyi içermediğinin anlaşılması halinde, dayanağı bulunmayan takdir komisyonu kararı esas alınarak yapılan cezalı tarhiyatın kaldırılması gerekir.”
Danıştay 3. D. 17.12.1986 Tarih, Esas No: 1986/967 Karar No: 1986/2600; “ Takdir komisyonunca, VUK.’nun 75. Maddesinde kendisine verilen inceleme yetkisi kullanılmadan, sayut ve varsayıma dayalı ifadelerle yapılan matrah takdirinde isabet yoktur. “
Danıştay 3. D. 19.10.1988 Tarih, Esas No:987/2578 Karar No: 1988/2375; “ Takdir komisyonları inceleme elemanı gibi her türlü incelemeyi yapabilecek, Hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan matrah takdiri yapılamayacaktır.”
Yukarıda yer verilen Danıştay kararlarından da görüleceği üzere, mükellefin defter, belge ve beyanları üzerinde hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan, soyut ve klişeleşmiş ifadelerle alınan takdir komisyonu kararı ve bunun üzerine tarh edilen vergi ve kesilen cezalar Yüksek Yargı mercileri tarafından da kabul görmemektedir.
D-Kararda Komisyon Üyelerinin Bilgileri ( İsim ve Bağlı Olduğu Teşekkül) Yer Almamaktadır.
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 72. Maddesine göre, Takdir komisyonu; illerde defterdarın, ilçelerde malmüdürünün ( müstakil vergi dairesi olan ilçelerde ilgili vergi dairesi müdürünün ) veya bunları tevkil edecekleri memurların başkanlığı altında ilgili vergi dairesinin yetkili iki memuru ile seçilmiş iki üyeden kurulur. 73. Maddesine göre de (2365 sayılı Kanunun 9’uncu maddesiyle değişen fıkra) Üyeler, tüccarlar için ticaret odasınca, diğer sanat ve meslek erbabı için bunların mensup oldukları mesleki teşekküllerce kendi üyeleri arasından veya hariçten seçilir. Bu teşekküller, Takdir Komisyonu Başkanının yazılı talebi üzerine en geç bir ay içinde iki asıl ve iki yedek üye şeçmeye mecburdurlar. Bu mecburiyet zamanında yerine getirilmezse üyeler mahallin en büyük mülkiye amiri tarafından seçilir. ( 2686 Sayılı Kanunun 13’üncü maddesiyle değişen fıkra ) Komisyon toplantılarına mükellefin sanat veya meslek bakımından bağlı veya ilgili olduğu teşekkülden, servet takdiri işlerinde ise yalnız Ticaret Odasından seçilen üyeler (3210 Sayılı Kanun 2’nci maddesiyle değişen hüküm ) (Arsalara ait asgari ölçüde birim değerlerinin tespiti sırasında ticaret odasından seçilen üyelerden biri yerine ilgili mahalle veya köyün muhtarı ) İştirak eder. Ticaret Odası ve mesleki teşekkül bulunmayan yerlerde bunlar tarafından seçilecek üyeler, yukarıdaki esaslara göre belediyeler tarafından seçilir. Komisyonlar kendilerine tahsis edilen dairede, yoksa vergi dairesinde toplanırlar ve keyfiyet bir tutanakla tesbit olunur.
Mezkur yasasının 89.maddesine göre de Takdir komisyonları üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve çoğunlukla karar verirler . Oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu taraf çoğunlukta sayılır.
Davaya konu vergi ve ceza ihbarnamelerinin ekinde yer alan takdir komisyonu karar tutanağında “ oy birliği ile karar verildi “ denilmiş ve “aslı gibidir” kaşe vurulmuştur. Başkan ve üyelerin adı soyadı ve hangi üyelerin katılımı ile toplandığı belirtilmemiştir. Çünkü alınan kararların hukuka uygunluğunun ( komisyonun oybirliği ve komisyona katılmaya yetkin kimselerin mi katılımıyla karar verildiğinin ) denetlenebilmesi vergi ve ceza ihbarnameleri ekinde yer alan kararda bu hususların açıkça belirtilmesi ile mümkündür. Bu meyanda Danıştay kararlarından da görüleceği üzere esnaf ve sanatkarlar odasından birinin katılması gerekirken ticaret yada sanayi odasından birinin katılımıyla karar verilmesi halinde bu takdir işleminin hukuka uygunluğu kabul edilemez.
Dolayısıyla komisyona katılanlarının isminin ve meslek veya sanat bakımından bağlı veya ilgili olduğu teşekkülün açıkça belirtilmediği takdir komisyonu kararıyla yapılan tarhiyat ve kesilen cezanın hukuki dayanağı bulunmamaktadır.
E – Sahte Belge Kullandığı Varsayımıyla Tarhiyat Yapılamaz ve Ceza Kesilmez
İşletmemiz hiçbir şekilde sahte fatura kullanmamıştır. Bütün giderlerine ait faturalar ve ödemeler vergi usul kanununda hüküm bulan belgelerle yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle mükellef herhangi bir kimse ya da firmadan mal hizmet satın almaksızın fatura alınıp, gider kaydetmemiştir. Keza Takdir Komisyonu tarafından bizden defter ve belgelerin istenmiş ve defter ve belgeler üzerinden gerekli inceleme ve araştırma yapılmış olsaydı bu hususlar kolaylıkla tespit edilebilir, haksız ve usulsüz bir vergi ve cezası ile muhatap olunmazdı.
Diğer taraftan mükellef mal ve hizmet firmaların gerçek faaliyetlerinin dışında ayrıca sahte fatura düzenlemiş olmaları ise mükelleflerin belgelerine halel getirmemektedir. Çünkü böyle bir belgenin tarafımızca kullanılıp kullanılmadığı yada defter ve belgelerimiz üzerinden hiçbir şekilde tespit edilmemiştir.
Danıştay kararlarında da yer aldığı gibi, Mükellef adına gerçeği yansıtmayan bir faturayı gider olarak kaydettiği ileri sürülerek takdir komisyonu kararına dayanılarak re’sen vergi salınıp, vergi ziyai cezası uygulanması olayında ; mükellefin defter ve belgeleri incelenmeden ve sahte olduğu iddia edilen fatura ile ilgili olarak hiçbir araştırma yapılmadan, dayanağı olmayan takdir komisyonu kararına istinaden tarhiyat yapılamaz. ( Danıştay Dördüncü Daire-Tarih: 15.10.1998 – Esas No : 1997/2982 – Karar No: 1998/3694 )
Keza sahte olduğu kabul edilen faturalar konusunda yeterli araştırma yapılmadan, satıcı firmalar nezdinde karşıt incelemeye gidilmeden sadece şirket yetkililerinin satıcı firmaları tanımadığı ve ödemelerin nakit olduğu yönündeki ifadelerine dayanılarak faturaların sahte olduğu sonucuna varılamaz. ( Danıştay Dördüncü Daire – Tarih : 11.11.1999 – Esas No: 1999/2183 – Karar No: 1999/3989 )
Aynı şekilde, verilen faturaların sahte olduğu ve bir hizmet veya mal teslimi karşılığı olmadığı hususlarının şirketin defter ve belgeleri üzerinde yapılmış bir tespit ve incelemeye dayanmadığı takdirde, faturaların sahte olduğu şeklinde bir sonuca varılamaz. ( Danıştay Dördüncü Daire – Tarih: 23.02.2000 – Esas No: 1999/1741 – Karar No:2000/701 ).
Vergiye tabi mükellefiyet kaydı bulunan bir kişinin düzenlediği faturanın gerçeği yansıtmadığı sonucuna ulaşılabilmesi için, faturada içeriğinde yer alan mal veya hizmetin gerçekten yerine getirilmediği konusunda somut delillere dayalı yeterli tespit bulunması gerekmektedir. ( Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu – Tarih: 17.06.2005 – Esas No: 2004/235 – Karar No: 2005/162).
Ayrıca var olduğu kabul edilen vergi tekniği raporu hakkında hiçbir bilgimiz olmamakla birlikte, Sahte fatura kullanma nedeniyle yapılacak tarhiyat ve ceza kesme işlemlerinde, İşlemin dayanağı olan vergi tekniği raporunda adımıza düzenlenen faturaların sahte olduğu konusunda somut bir saptama olması gerekmektedir. (Danıştay Dördüncü Daire – Tarih 16.04.2009 – Esas No: 2008/3139 – Karar No: 2009/1799)
Diğer taraftan sahte belge düzenleyicisi olduğu iddia olunan firmalar hakkında tespitlerin ne zaman yapıldığı da tarafımızca bilinmemektedir. Ancak rapor tarihinin 2013 yılı olduğu dikkate alındığında bu tespitin 2013 yılında yapılmış olması pek muhtemeldir.
Ancak herkes tarafından da bilindiği üzere, önceleri yasal çalışan bazı mükellefler daha sonraları işlerinin kötü gitmesi ya da değişik saiklerle sahte belge düzenleyicisi olabilmektedir. Maliye Bakanlığınca yapılan incelemelerde de mükellefin adresinde bulunmamaları, defter ve belgelerini ibraz etmemeleri vb. gerekçelerle bu tip mükelleflerin tarh zamanaşımı süresi içinde düzenlediği belgelerin tamamının sahte olduğuna ilişkin vergi tekniği raporları düzenlemektedir. Bahse konu vergi tekniği raporlarında her bir mükellefe düzenlenen faturanın sahte olup olmadığı hususunda herhangi bir karşıt inceleme ya da diğer araştırmalar yapılmamaktadır. Ayrıca aradan 3-5 yıl geçtikten sonra inceleme yapıldığından bu raporlar gerçek durumu yansıtmayabilmektedir. Dava konusu somut olayda olduğu gibi.
Bunun sonucunda bu tür mükelleflerden daha önceleri mal ve hizmet almış, dolayısıyla belgesini kullanmış mükelleflerde sahte belge kullanıcısı damgası yemekte ve incelemeye alınmak ve genel de KDV indirimleri red olunmak suretiyle mağdur olmaktadırlar.
Bu nedenle Faturanın alındığı şirket hakkında fatura alındıktan 3-5 yıl sonra yapılan tespitler, faturanın sahte olduğuna karine teşkil etmez. (Danıştay 9.Dairesi – Tarih : 04.02.2009 – Esas No: 2008/179 – Karar No: 2009/617)
İfade ettiğimiz üzere, mükellef bilerek ve isteyerek hiçbir şekilde sahte fatura almamış ve kullanmamıştır. Bütün alış ve giderleri gerçek bir teslime ve hizmete dayanmakta olup, vergi usul hükümlerine uygun belgelerle tevsik edilmiştir. Hiçbir şekilde böyle olduğu kabul edilmemekle birlikte, ticari hayatta bazen alınan mallar için, karşı taraf sahte belge düzenlemiş olabilmektedir. Mükellefler alınan belgelerin sahte belge olup olmadığını teyit/tespit edebileceği bir merci/mekanizma olmadığından dolayı bu belgeleri bilmeden kullanabilmektedirler. Ancak böyle bir durumun varlığının bile yapılmış olan bir vergi incelemesi ile tespit olması gerekirdi.
F-Takdir Komisyonu Tarafından Kanun Dolanmak Suretiyle Matrah Takdir Edilmiştir.
Takdir komisyonu vergi dairesince form Bs ya da Ba belgeleri üzerinden vergi dairesince yapılan tespitler üzerinden ( defter ve belgelerimiz üzerinden herhangi bir inceleme ve tespit yapılmadan) sahte belge kullandığımız varsayımıyla bu belgelerde yer alan KDV’nin matrahını dönem matrahımıza ilave etmek suretiyle reddetmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Re’sen Vergi Tarhı” başlıklı 30. maddesinde re’sen vergi tarhı; vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış ve maddenin 6. bendinde; tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa, bu bir re’sen tarh nedeni olarak belirlenmiştir.
Aynı Kanunun “Takdir Kararı” başlıklı 31. maddesinde, takdir komisyonunca belli edilen matrah veya matrah kısmının takdir kararına bağlanılacağı belirtilmiş, “Komisyonların Görevleri” başlıklı 74. maddesinin ‘a’ fıkrasının 1. bendinde, yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak; 2. bendinde ise vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek komisyonun görevleri olarak belirlenmiştir.
Bilindiği üzere, katma değer vergisi, mal ve hizmetlerin üretiminden tüketimine kadar geçen üretici, tüketici, yarı toptancı, perakendeci gibi her aşamada katılan değer üzerinden alınan, her aşamada matrahı katma değer olan ve sonunda tümü tüketici üzerine kalan bir vergi olup katma değer vergisini, diğer vergilerden ayıran en önemli özellik, bünyesinde barındırdığı vergi indirimi mekanizmasıdır.
Mekanizmanın işleyişi, satışlar üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu satışların girdilerine ilişkin olarak ödenen katma değer vergisinin indirilmesi esasına dayanmaktadır. Vergi mükellefi, katma değer vergisi sistemi içinde, aracı görevi yapar. Sattığı mal ve hizmetler üzerinden tahsil ettiği vergiden mal ve hizmet alışında ödediği vergiyi indirir, bakiyesini devlete öder. Bu işlem her safhadaki mükellef tarafından tekrarlanmaktadır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinde de, katma değer vergisi indirim mekanizması düzenlenmiş, 29. maddenin (a) bendinde; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiş, aynı Kanun’un 34. maddesinin 1. bendinde, yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği,
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesinde, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu; aynı maddenin 2. fıkrasında ise, incelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme, işletmeye dâhil iktisadi kıymetlerin fiili envanterinin yapılmasına ve beyannamelerde gösterilmesi gereken unsurların tetkikine de teşmil edilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Yukarıdaki mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla düzenlenen fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmadığı ve sahte fatura olduğu hususunun ortaya konulmuş olması durumunda 3065 sayılı Kanun ile getirilen ve katma değer vergisine özgü bir mekanizma olan indirim mekanizmasından yararlanamayacakları, ancak sahte fatura kullandığı hususunun ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 134. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yapılacak vergi incelemesi sonucunda düzenlenecek vergi inceleme raporu ile tespit edilebilecek bir durum olduğu, zira burada tespit edilecek hususun, matrahın beyan edilmemesi veya eksik beyan edilmesi değil, mükellefin yasal defterlerine kaydetmek suretiyle indirim konusu yaptığı fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtıp yansıtmaması olduğu, söz konusu fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtmaması durumunda ise, vergi dairesince, mükellefin katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle hakkında tarhiyat yapılabileceği anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, bu gibi hallerde, mükelleflerin matrah takdiri için takdir komisyonlarına sevk edilmesi ve kendisine matrah, servet ve kıymet takdiri görevi verilmiş olan ve katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonlarınca takdir edilen matrah üzerinden cezalı tarhiyat yapılması mümkün değildir.
İdari işlem ve tasarruflarla kişilerin hukukunda haricen değişiklik yapma yetki ve imtiyazına sahip olan idarenin, bu yetkisini kullanırken öncelikle yetkinin kullanılmasına ilişkin şekil ve koşullarının belirlendiği usul kanunlarının kendi üzerine yüklediği görevler çerçevesinde hareket etmesi gerekir. Zira Anayasada yer alan hukuk devleti ilkesinin doğal bir sonucu da idarenin işlem ve eylemlerini, hukuk kuralları çerçevesinde ve yine bu kuralların yüklediği görev ve yetki kapsamında yürütmesidir.
Bu nedenle yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca, davacının sahte fatura kullandığından bahisle takdir komisyonuna sevk edilmesi üzerine, katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca alınan karara istinaden yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Danıştay’ın benzer konularda verdiği kararlar da bu istikamettedir.( Danıştay 9. Daire’nin 01.11.2013 tarihli ve E:2013/2811, K:2013/9173 sayılı kararı, Danıştay 9. Daire’nin 24.10.2013 tarihli ve E:2013/6993, K:2013/8837 sayılı kararı)
VDDK, E:2022/1663, K:2024/473, 15/5/2024 (Katma Değer Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, takdir komisyonu, matrah takdiri, katma değer vergisi indirimi, vergi incelemesi)
Özet: i. Hakkında düzenlenen vergi tekniği raporuyla muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura düzenlediği tespit edilen … Anonim Şirketinden fatura temin ettiği Ba formları ve birtakım veriler ile tespit edilen davacı adına, Ba formuyla bildirilen emtia alış bedelleri dikkate alınarak takdir komisyonu kararları uyarınca matrah takdir edilmesinden sonra yeniden düzenlenen katma değer vergisi beyan tablosu uyarınca re’sen tarh edilen katma değer vergileri ve vergilerin bir katı tutarında kesilen vergi ziyaı cezalarının kaldırılması istemiyle dava açıldığı
ii. Olayda takdir komisyonunca davacı tarafından ilgili faturaların yasal defterlere kaydedilip kaydedilmediği, faturalar içeriği katma değer vergilerinin indirim konusu edilip edilmediği hususunda herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadığı
iii. Takdir komisyonunca davacı tarafından kullanılan faturaların gerçek bir emtia teslimine veya hizmet ifasına dayanmaması sebebiyle matrah farkı takdir edilmişse de bu hususun matrah takdir edilmesini değil katma değer vergisi indirimlerinin reddini gerektiren bir durum olduğu
iv. Davacının defter ve belgeleri üzerinde inceleme ve araştırma yapılmaksızın tarh edilen vergi ve kesilen cezalarda hukuka uygunluk bulunmadığı
Bu sebeple kanuna aykırı olarak dolanmak suretiyle takdir edilen matrah üzerinden hesaplanan vergi ve buna bağlı olarak kesilen vergi zıyaı cezasının kaldırılması gerekmektedir.
https://frekansdenetim.com.tr/3304-2takdir-komisyonu-kararlarina-karsi-dava/