Elektronik Belge Yerine Kağıt Belge Düzenlenmesi
04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 24/6/1994 tarihli ve 4008 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle başlığı ile birlikte değiştirilen 353. maddesinin birinci fıkrasının 21/3/2018 tarihli ve 7103 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle değiştirilen (1) numaralı bendinin “…bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi…” durumunda uygulanan özel usulsüzlük cezasının Anayasa’nın 2. Maddesine aykırı olduğunu aşağıdaki linkte yer alan makalemde dile getirmiştim.
Sivas Vergi Mahkemesi itiraz yoluyla söz konusu normun (…bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi…) Anayasa’nın 2. ve 35. Maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin 09.02.2021 tarih, 31390 Sayılı RG’de yayımlanan 10.12.2020 tarih, E: 2020/51 K: 2020/73 sayılı gerekçeli kararında 509 sıra no.lu VUK Tebliğinde yer alan e-belgeye geçiş gerekçelerine yer vererek, bahse konu cezanın kamu yararı amacıyla öngörüldüğü, elektronik belge yerine kâğıt belge düzenleme kabahatini işleyenlere özel usulsüzlük cezası uygulanmasının elektronik belge düzeninin sağlanması suretiyle ekonomik aktivitelerin elektronik ortamda izlenmesi, analiz edilmesi, raporlanması, elektronik ortamda denetim alt yapısının oluşturulması, kâğıt defter ve belge kullanımından kaynaklanan maliyetlerin azaltılması, belgelerde standart formatın oluşturulması, düzenlenen belgenin tarafları arasında güvenli, zaman ve maliyet tasarrufu sağlayan bir sistemin kurulması, kamu hizmeti kalitesi ile mükelleflerin işlem yapma hızının artırılması ve kayıt dişiliğin izlenerek önlenmesi biçimindeki amaçlara ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığının söylenemeyeceği, kabahat için öngörülen cezanın oranı, cezalandırmada yıllık olarak üst sınırların öngörülmesi ve verilen cezalara karşı yargısal denetimin mümkün olması hususları birlikte değerlendirildiğinde kuralla kişilere aşırı bir külfet yüklendiğinin de değerlendirilemeyeceği, bu bağlamda kabahat ile ceza arasında bulunması gereken makul dengenin gözetildiği, dolayısıyla kuralın orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı anlaşıldığından Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olmadığına oy birliği ile karar verilmiştir.
Görüşümüz değişmemiş olmakla birlikte, konuya Anayasa Mahkemesi’nin bakışının tezahürü bakımından kararı anlamlı buluyoruz.